Muhalefet cephesinde müthiş bir heyecan var şu sıralar. Öyle böyle değil.
Şöyle! Artık ‘kesin‘ gözüyle bakıyorlar!
On ay sonra iktidarlar!
On ay sonra Erdoğan yok!
Ya kim var? İşte orası sıkıntılı. Oysa Kemal Bey şu saate kadar sessiz, sedasız ve dahi ince bir işçilikle ‘ben varım‘ demişti.
Demişti demesine de Meral Hanım ‘sen mümkün değil‘ dedi.
O ara Abdullah Gül ismi bir kez daha gündeme gelince birileri ‘ondan hiç olmaz zira milli bayramlarda hasta oluyor‘ diye itiraz etti.
Bu eleştirinin kaynağı daha ziyade CHP çevreleri.
Aslında söz konusu suçlama yeni değil, öteden beri dillendiriliyor. Abdullah Beyimiz bugüne kadar bu suçlamalara hep kulak tıkamış, hiç oralı olup da cevap vermemişti. Ne olduysa dün oldu. Abdullah Bey, köşkünün bahçesine bir sandalye attı. Karşısına bi kamera kurdu ve başladı anlatmaya.
‘Yarın 30 Ağustos ve bakın ben turp gibi sağlamım, hasta değilim‘ dedi.
Espri yaptı kendince. Esprisi değilse de açıklaması baştan sona komikti.
‘Bugüne kadar bunları yalanlamayı zul kabul ettim. Ama ne zaman ki hiç ummadığım kişiler de buna inanmaya başladılar o zaman böyle bir açıklamaya mecbur kaldım’ dedi.
Kimdi acep bu ‘hiç ummadığı kişiler’?
Kim olacak? Adaylığına bu gerekçeyle itiraz eden etkili ve yetkili herkes!
Demem o ki Abdullah Bey apar topar yaptığı bu açıklamayla ‘durun yapmayın, iftiraya uğradım, yalan, inanmayın, beni aday yapın‘ demek istedi.
Yapmazlar! Ama beyimiz farkında değil.
Neyse biz dönelim yeniden en başa yani muhalefet cephesinin heyecanına.
Seçime on ay kala birileri yine düğmeye bastı. Kasetler havada uçuşuyor. Amaç ‘çürümüşlük’ algısı oluşturmak. Karısını gizlice çekip o görüntüleri servis eden mi ararsın, bilmem ne müdürünün yediği haltın gizli çekim görüntülerini mi? Ne ararsan var. Bugün için biriktirilmiş. Şimdi de ortalığa saçılıyor.
Muhalefetimiz de bunun üzerinden siyaset yapıyor.
Bitmedi! O ona rüşvet vermiş, o berikini kayırmış, falanca indirmiş…
Neler neler!
Bunlar olup biterken en çok heyecanlanan isim Kemal Bey. Katıldığı programlarda nasıl da keyifli görünüyor. Suratına yerleştirdiği müstehzi bir gülüşle sanki önceden haberi yokmuşçasına asıp kesiyor. Benzerini Gezi olayları öncesinde de yapmıştı. Benzerini 17/25 Aralık yargı darbesi öncesinde de yapmıştı. Önceden her şeyden haberdardı. FETÖ kanallarında ‘Erdoğan kaçacak, biz de alıp getireceğiz‘ diyordu. Çünkü önceden haberdardı. MİT Tır’larına yönelik kumpastan da haberdardı. Hatta bizzat içindeydi. Hiç şüphesiz 15 Temmuz işgal girişiminden de haberdardı.
Hatırlayın o yılları; ‘turpun büyüğü heybede‘ diyerek algı yapıyorlardı.
‘Geliyor gelmekte olan‘ söyleminin nesi farklı.
Dahası açın bakın FETÖ hesaplarını; nasıl da heyecan yapmışlar.
Yeri gelmişken suçu, suçluyu savunacak halimiz yok. Kim yanlış yapmışsa hesabı sorulmalı.
Ama ortada kirli bir organizasyona ait kirli bir operasyon varsa o vakit arkasına bakılmalı.
Hazır söz Kemal Bey’den açılmışken şunu da göstermeden geçmeyelim.
Kemal Bey birkaç gün önce şöyle bir açıklama yaptı.
‘Bundan böyle Meclis’e gelecek tüm tezkerelere hayır diyeceğiz’.
Zaten ‘hayır‘ diyordunuz. Terörle mücadele için Meclis’e getirilen Suriye tezkeresine hayır demiştiniz. Belli ki Abdullah Gül gibi bu konunun adaylığı önünde bir engel oluşturmasından endişe ediyor. O da kendince izahatlar geliştirmiş.
‘Bundan sonraki tüm tezkerelere hayır diyeceğiz. Benim milliyetçiliğim vatan ve bayraktır. Ben kendi ülkemde yabancı asker istemiyorum. Yabancı bir ülkeden terör geliyorsa tezkereye gerek yok. Birleşmiş Milletler kararı var. Uyarırsınız‘.
Vah ki vah! Bunları söyleyen Kemal Bey ülkeyi yönetmeye talip.
Yazık kere yazık!
Azerbaycan tam otuz küsur yıl boyunca Karabağ konusunda uyardı. Ne oldu?
ABD terör örgütü PKK’ya aleni destek veriyor, elli bin TIR dolusu silah yardımında bulundu. Ne oldu?
Bosna’da insanlar katledilirken Birleşmiş Milletler katliama seyirci kalmakla yetinmedi, destek verdi.
Kemal Bey Türkiye’de yabancı asker görmek istemiyormuş. Yahu yabancı asker dediği ‘DEAŞ’a karşı oluşturulan koalisyon. Türkiye bu koalisyonda Kemal Bey’in gerekçesiyle yer almayı reddetseydi bu kez ‘Erdoğan DEAŞ’ı koruyor‘ diye algı yapacaktı.
Madem Kemal Bey yabancı asker postalı konusunda bu kadar duyarlı 15 Temmuz’da ABD destekli işgal girişimine karşı niçin kılını kıpırdatmadı?
Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli üniformasıyla ülkeyi işgale kalkışan FETÖ’cü askerleri affetme arzusu da nedir?
Uzun lafın kısası. Türkiye çok keskin bir yol ayrımına doğru hızla yaklaşıyor.
Suçla, suçluyla tabii ki mücadele edelim. Ya peki hainle?
